ADD’DEN 10 KASIM MESAJI
Mustafakemalpaşa Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Mehmet Çelebioğlu, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü dolayısıyla bir mesaj yayımladı.
Çelebioğlu; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bedenen yitirişimizin 86. yılında saygı, minnet ve özlemle anıyoruz. Atatürk’ün; fikirlerini özümsememizi, eserlerini korumamızı, devrimlerini içselleştirmemizi, tek gerçek yol göstericinin bilim ve fen olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamamızı, yasaklanmış olan tarikatların millete tekrar musallat olmalarına asla izin vermememizi, O’nu anlamamızı istediğini yaşarken defalarca söylediğini biliyoruz. Bu bilinçle görevimizin; muasır medeniyet seviyesini aşmak ve Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni her koşulda kurtarmak, ilelebet payidar kılmak olduğunu da biliyoruz. Atatürk’ün, gidişiyle yarattığı boşluk 86 yıldır doldurulamadı maalesef. Bunun nedeni süreçte kimilerinin içlerindeki devrim ateşinin sönmesi, kimilerinin izinde olduklarını söyleyerek yan gelip yatmaları, kimilerinin halk düşmanı politikalarını Atatürkçülük maskesi ile uygulamaları, kimilerinin Cumhuriyet Devrimini hiç anlamamış olmaları, kimilerinin de emperyalizm güdümünde ilkelerine, devrimlerine, eserlerine, kişiliğine, anısına pervasızca saldırıp Karşı Devrim değirmenine su taşımalarıdır. Ama özellikle son dönemde yoğunlaştırılan bu saldırıların Atatürk’ü daha da büyüttüğü, insanlarımızın gerçek Atatürk’ü daha iyi tanıyıp anlamalarını sağladığı, ulusumuzu yolunda birleştirdiği görülüyor” ifadelerini kullandı.
‘SÖZCÜKLERİN ANLATMAKTA YETERSİZ KALDIĞI ATATÜRK’
Çelebioğlu, Atatürk’ün strateji dehası bir komutan, ufkun ötesini görme yeteneği hayranlık uyandırıcı bir devlet adamı, sürekli okuyan, öğrenen, kendini geliştiren bir öğrenci, öğrendikleriyle edindiği bilgileri aklıyla yorumlayıp etrafıyla paylaşan bir öğretmen, gözünü budaktan sakınmayan tartışmasız büyük bir devrimci, kibir ve maceracılıktan uzak zamanlama ustası bir insan, inanılmaz cesur, kararlı ve neyi ne kadar yapabileceğini bilerek davranan bir önder olduğunu vurguladı.
ADD Şube Başkanı Mehmet Çelebioğlu mesajında; “O kadar cesur ve kararlıydı ki, 16 Mart 1920 günü Meclis-i Mebusan basılıp mebusların önemli bir kısmı ve bazı aydınlar tutuklanarak Malta’ya sürüldüğünde, elinde henüz devlet, düzenli ordu, meclis bile yokken Lloyd George’un yeğeni Albay Ravlinson dahil Anadolu’daki birçok İngiliz subayını tutuklatmış, derhal harekete geçerek Milli Meclis’i Ankara’da toplamak üzere eksilen mebusların yerine yenilerinin seçilmesini sağlamış, kalan ve yeni seçilen 324 mebusun bütün engellemeleri aşarak Ankara’ya gelebilen 115’i ile 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’ni açmış, Milli Mücadele’yi meşruiyet zeminine oturtmuştu. O kurtuluşun; doğru bir hedef, gerçekçi bir strateji, tutarlı bir ideoloji, bu strateji ve ideolojiyi kararlılıkla uygulayıp hedefe varacak bir önderlik ve inançlı kadrolarla başarılabileceğini çok iyi biliyordu. Hedefini açık ve net olarak daha 1 Aralık 1921 tarihinde ‘Biz, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmayı uygun gören bir mesleği izleyen insanlarız’ sözleriyle belirliyor, ideolojisini de 9 Mayıs 1935’de ‘Bizim 19 Mayıs 1919’dan bugüne kadar yaptıklarımızın, devrimlerimizin ve yalnız birkaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarlarımızın esası Kemalizm prensipleridir ’diyerek tanımlıyordu. Atatürk, kendisine Ataşark diyen bütün mazlum ulusların da umudu ve önderiydi. Bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşacaklarına inanıyor, bunu daha 1922 yılında ‘Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün Şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletleriyle birlikte yürüyeceğinden emindir’ demeciyle ifade ediyordu” diye konuştu.
SALDIRANLAR CÜCELEŞİRKEN O, BÜYÜMÜŞTÜR’
Çelebioğlu sözlerini şöyle tamamladı; “Atatürk emperyalistler ve kaderlerini emperyalizme bağlamış dahili bedhahlarla (içimizdeki işbirlikçi hainlerle) hem Kurtuluş Savaşında, hem devrimler sürecinde ve hem de sonrasında mücadele etti. Uğradıkları ağır yenilgiyi hâlâ unutamamış emperyalist devletler zaferden sonra ve bugün melanetlerini sürdürseler de, tarihe saygılı olan temsilcileri yaşarken olduğu gibi, ebedi âleme göçüşünün ardından da ve hâlâ O’ndan saygı ve övgü ile söz ediyorlar. Birleşmiş Milletler, doğumunun 100. yılında 156 ülkenin oybirliği ile 1981 yılını ‘Atatürk Yılı’ olarak kabul etti, yıl boyu kutladı. Ama ahlâk, izan ve vicdan fukarası, Laik Cumhuriyet düşmanı gericiler her fırsatta yalanlarla Atatürk’e ve mücadelesine düşmanlık etmeyi sürdürüyorlar. Bunların ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyebilen alçaklara yandaş olanları da görülüyor, ‘Deccal, Ayyaş, Kafir, Korkak’ ve benzeri pek çok talihsiz, haksız ve hadsiz küfürlerle O’na hakaret edenleri de. Buna karşın, en önemli rakiplerinden biri olan, istifa etmesine ve siyasi yaşamdan 20 yıl uzak kalmasına neden olduğu İngiltere’nin efsane başbakanı Churchill savaştığı düşmanını son yolculuğuna ‘Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk milletini yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıftan halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye’nin Ata’sına değer bir görünümden başka bir şey değildir’ diyerek uğurluyordu. Atatürk sadece Türk ulusunun değil, bölge, Avrupa ve dünya uluslarının da değerini her geçen gün daha iyi anladığı gerçek bir dünya lideridir. Saldıranlar cüceleşirken O, büyümüştür. İran’da kadınların ‘Tek yol Atatürk’ çığlıkları, Irak’tan duyulan ‘Bir Atatürk’ümüz olmadığı için bu haldeyiz’ hayıflanmaları, Suudi veliahdının Arabistan’ın Atatürk’ü olma çabaları boşuna değildir. Atatürk’e hakaret etmeyi marifet belleyenler, Lozan’a ‘hezimet’ deyip Montrö’den bir imza ile çıkabileceklerini söyleyenler bile sıkıştıklarında boydan boya Atatürk posterlerinden medet ummak, dönüp dolaşıp Lozan’a, Montrö’ye sarılmak zorunda kalmaktadırlar. Türk ulusu, kuşkusuz Atatürk’ün akıl ve bilim yolunda aydınlık geleceğine güvenle yürüyecektir. Atatürk’ü anlamayı, ilke, devrim ve eserlerini koruyup yaşatmayı varlık nedeni ve temel görevi sayan Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, büyük Atatürk’ü ebedi yaşama geçişinin 86. yılında da özlem ve minnetle anıyor, bir kez daha siyaset kurumunu ‘Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ hedefine yönelmeye, aziz milletimizi de bu hedefe sahip çıkmaya çağırıyoruz. Ruhunuz şad, ışıklar yoldaşınız olsun Atatürk.”