Bursa Barosu Genel Kurulu yapıldı

3 adayın başkanlık için yarıştığı seçimler 16 Ekim Pazar günü yapılacak

Bursa Barosu’nun olağan genel kurulu bugün (15.10.2022) başladı. Bursa Akademik Odalar Birliği Oditoryumu’ndaki genel kurul, Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun’un sunuş konuşmasıyla başladı. Divan heyeti seçildi. Bursa Barosu Başkanlığı için yarışacak Av. Metin Öztosun, Av. Levent Çelik ve Av. Hakkı Savunur Soğancı’nın ortak önerisiyle Av. Ekrem Tekin Divan Başkanı, Av. Mustafa Koç başkan yardımcısı, Av. Erarslan Polat ve Av. Aybike Usluoğlu da divan katipliklerine seçildi.

 Şükrü Erdem

 Zen Kuaför Mustafakemalpaşa

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, şehitler ve geçmişte yitirilen avukatlar için yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra, Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, açılış konuşması için kürsüye çıktı. Öztosun, avukatların yüzyıllardır hukukun üstünlüğü ve adalet için mücadele ve itiraz ettiklerini, ancak bunun sürekli ve zor bir mücadele olduğunu söyledi. Öztosun “Bizim gibi Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 139 ülke arasında 117’inci sırada olan bir ülkede bu hukuk mücadelesi daha da zor. Çünkü tüm iktidarlar hukuku kendine doğru yontmakta ve üstünlerin hukukunu kurmaya meyletmekte. Bunu engellemeye çalışan özgür ve bağımsız yaratılıştaki avukatlar da baskılara maruz kalmakta ya da kriminalize edilmekte” dedi.

Öztosun şöyle konuştu:

“Biz avukatlar hukukun bizdeki gibi sözde üstün olduğu, hatta bazen kanun devleti sınırlarının bile zorlanarak apaçık kanun devletinden bile uzaklaşıldığı bir yerde bu mücadeleyi sürdürerek dikenler içinden adalet denen gülü dermeye çalışıyoruz.

2016 yılının son ayında köklü bir Anayasa değişikliği gündeme gelmişti. Değişikliğin neler getirip neler götüreceğini, kuvvetler ayrılığından sapma olarak gördüğümüz yeni sistemin yaratacağı sakıncaları halkımıza anlatmaya çalışmıştık. Ve yıllar içinde sonuçlarını hep birlikte yaşadığımız üzere;

-Anayasa değişikliğiyle devletin tüm kuvvetlerinin örtülü olarak yürütmede birleştiği,

-Devlet aygıtını tek merkezden yönetme yetkisi, isteği ile sistemin hukuki, sosyal ve ekonomik krize yol açtığı ve devletin doğru yönetilemediği zaten bu şekilde istense de yönetilemeyeceğinin ortaya çıktığı,

-Anayasa değişikliği ile parlamentonun krallardan geri aldığı ilk yetki olan bütçe yapma yetkisinin yürütmeye tam olarak teslim edildiği, parlamentonun bütçeyi hazırlama ve kontrol yetkisinin içi boş şekli bir yetkiye dönüştüğü,

-Kamu maliyesinin şeffaflığını yitirdiği ve denetlenemediği, Devletin ortak akıldan büyük ölçüde uzaklaştığı, yürütmeye karşı itiraz, denetleme mekanizmalarının işlemediği,

-Demokrasinin sürekli olarak siyaseten ve hukuken denetlenebilir bir yapıdan ziyade fetişleştirilmiş, hamasi retorik yüklü bir sandık demokrasisine indirgendiği, Yönetim içinde siyaseten sorumsuz ve aslında yetkisiz sekreter ‘bakanlar’ın icraat yapan değil isteneni yapan ‘memur’lara dönüştüğü, bu sebepten de parlamentodan ve halktan kopuk sadece yürütmenin başına karşı sorumluluk hissettikleri, Deneme yanılma yönteminin yaygınlaştığı, çoklu tabandan tavana bilimsel planlamanın kaybolduğu,

-Doğru şeyler yapılsa bile bunun doğru bir organizasyonla değil çoğunlukla da ‘kamuoyu-sosyal medya-anket’ sonuçlarına, kamuoyu rüzgarına ve siyasi getiri-götürüsü hesaplanarak yapıldığı,

-Bu durumun bir uzantısı olarak sosyal medyanın bazen bir linç alanına dönüştüğü, ihbar ve jurnal geleneğini hortlatan yaklaşımlarla buradaki baskı ve yönlendirmelerle yargının ceza ve usul yasalarını alt üst eden kararlar verdiği,

-TBMM’nin fonksiyon kaybının sürekli arttığı hatta en alt seviyeye indiği, yürütmeyi denetleme fonksiyonunu artık yapamadığı, hatta tamamen yürütmenin etkisine girdiği, yasama fonksiyonunun şekli bir hal aldığı, Hukukun eskisinden daha büyük bir hızla araçsallaştırıldığı, muhalif olan basın mensubu, avukatlar ve siyasilerin, sade vatandaşların kriminalize edilip yasal lince maruz kalıp tutuklu yargılandıkları, Toplumsal muhalefetin yalnızca sosyal medyada yer alabildiği ama yürütmenin bundan da rahatsız olup ‘bilgi kirliliği’ ‘kriz’ bahanesiyle bu alana SANSÜR YASASI ile müdahale etmeye hazırlandığı, Düşünce ve ifade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri haklarına yönelik kısıtlamalar ve hukuka aykırı müdahalelerle ülkemizin daha baskıcı ve daha totoliter bir rejimin kıskacına alınmaya çalışıldığı, Hukukun adalet/ihtiyaç giderme/düzen ve güvenlik fonksiyonlarından en önemli fonksiyonu olan adalet fonksiyonunun işlev kaybı yaşadığı ve hukuki düzenlemelerin TERÖR/COVID gibi faktörlerden de alınan ivmeyle ihtiyaç/düzen ve güvenlik alanında yoğunlaştığı,

-Ancak bir devlet için adalet amacına yönelik fonksiyon kaybının arızi olabileceği bu kaybın sürdürülemeyeceği, devletin temelinin ve birlikte yaşama güvencesinin adalet olduğunun farkına varılamadığı, varılsa da gücü kaybetmemek için göz ardı edildiği, Devlet yönetiminde nepotizm denen eş, dost, akraba, tarikat vs. kayırmacılığının artarak devam ettiği ‘Gerçek; fikirlerin çatışmasından ortaya çıkar’ kuralından hızla uzaklaşıldığı tek ses tek görüş kısırlığı ile devlet yönetiminde hakikatten kopuşlar yaşandığı, Karşı fikirlerini beğenmesek de tahammül göstermemiz gereken siyasi fikirlere ve siyasal özgürlüğe yönelik ve onun en temel göstergesi olan seçme seçilme hakkına yerel seçimlerde yaşanan YSK kararları veya sonrasındaki kayyum örneklerinde olduğu gibi yasal ama hukuka aykırı müdahalelerin olduğu, gibi sayısı bundan da fazla örneklerle karşılaştık. Ülkemizde halen devam eden şekilde gazetecilerin, akademisyenlerin, milletvekillerinin, öğrencilerin, yurttaşlarımızın adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini, Çevre ve doğa katliamlarının devam ettiğini, Çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığını; Toplumsal cinsiyet eşitliğini öne çıkaran ve kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle Meclis iradesi hiçe sayılarak Anayasa’ya aykırı bir şekilde çekilme kararı verildiği; Cumhuriyet kazanımlarının, laik demokratik hukuk devletinin temelleri aşındırılarak ortadan kaldırılmak istendiğini, Hukuk güvenliğinin kalmadığını, AİHM kararlarının tanınmadığını, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının tartışılmaya açıldığı, hatta mahkemenin kapatılmasının dahi dillendirildiğini gözlemlemekteyiz.”

Avukatlık mesleğinin içinde bulunduğu durumu da çarpıcı örneklerle anlatan Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, şunları söyledi: “Avukatlar; hak arama özgürlüğünün, savunma hakkının ve hukuk devletinin en temel güvencesidir. Her fırsatta dillendirdiğimiz üzere bağımsız savunma, halkın savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının güvencesidir. Avukatların tam bir özgürlük ve bağımsızlık ve geçinme kaygısı olmadan mesleğini icra edemediği, yargılama faaliyetine katılamadığı bir ortamda bağımsız ve tarafsız yargıdan, adil bir yargılamadan ve adil bir devlet düzeninden söz edilemez. Ancak herkes bilmelidir ki tüm bunlara rağmen; Hukukçu-avukat adaletsizliğe, hukuksuzluğa tüm gücüyle itiraz eden kişidir. Onun karakteri uzlaşı üzerine kurulamaz. Çünkü haksızlıkla uzlaşı adaletsizliğe kısmen de olsa boyun eğmektir.” Genel kurulda daha sonra yönetim, disiplin ve denetleme kurullarının raporları okundu. Oybirliğiyle kabul edildi. Oylamaların ardından başkan adayları kürsüye geldi. Av. Levent Çelik, Av. Hakkı Savunur Soğancı ve Av. Metin Öztosun, seçildikleri takdirde neler yapacaklarını anlattılar. Toplam 5002 üyesi bulunan Bursa Barosu’nda başkan ve organ seçimleri yarın (16 Ekim 2022 Pazar) Bursa Akademik Odalar Birliği fuayesinde gerçekleştirilecek.

Etiketler

mustafakemalpasagzt