VEFATININ 480. YILINDA ‘ŞEYH MÜFTÜ’YÜ HATIRLAMAK
Şeyhlik’ payesi alarak fetva vermesine müsaade edilen bir din alimi olan Şeyh Müftü’nün vefatının üzerinden 480 yıl geçti. Günümüzde adı, 2 bin kişinin yaşadığı bir mahalleye verilen Şeyh Müftü’nün, cami, türbe ve çarşı üçgenindeki manevi atmosferi, aradan yüzyıllar geçse de halen etki bırakıyor. Günlük yaşamın telaşı içinde birçok insanın ilk durağı, bahçesinde yüzlerce yıllık çınar ağaçlarının bulunduğu bu özel mekan oluyor.
Milli Mücadele döneminde, 2 yıl 2 ay 6 gün Yunan işgali altında kalan Mustafakemalpaşa’nın, 14 Eylül 1922’deki kurtuluşunun üzerinden 102 yıl geride kalırken, öte yandan şehrin manevi önderlerinden, ‘Şeyh Müftü’ unvanlı Abdülkerim el-Kadiri hazretlerinin vefatının üzerinden de 2024 yılı itibariyle 480 yıl geçti.
Devlet-i Aliyye’nin 10. padişahı olan kudretli sultan I. Süleyman (Kanuni) döneminde yaşayan din alimi Şeyh Müftü’nün doğum tarihi tespit edilemese de, Mustafakemalpaşa’nın bugün bir mahallesi olan Atariye’de dünyaya geldiği, ailesinin Kirmastili olduğu ve 1544 yılında ebediyete irtihal ettiği biliniyor.
KANUNİ’NİN, MUSTAFAKEMALPAŞA’LI MÜFTÜSÜ
Yerel tarihçi ve eğitimci Halit Ersöz’e göre Şeyh Müftü, ilk eğitimini Kirmasti’de (Mustafakemalpaşa) aldıktan sonra ailesi tarafından dini gelişimini tamamlaması ve daha iyi yetişmesi için Bursa’ya gönderildi. Bursa’da Kur’an dersleri alarak ve iyi bir hafız olarak yetişti. Bu çalışmasının sonucu Emir Sultan Cami’nde Cuma günleri aşır okumaya başladı. Kadiri tarikatına mensup olan Şeyh Kara Bali’den ders alan ve Şeyh İmamzade’nin müridi olan Abdülkerim el-Kadiri, Bursa’daki tahsilini tamamladıktan sonra İstanbul Küçük Ayasofya Zaviyesi’ne görevlendirildi.
İlmini arttırmak için çalışmalarına İstanbul’da devam eden Şeyh Müftü, Küçük Ayasofya’daki zaviyesinde 100 akçe alıyordu. Mütevazi yaşamı, kuvvetli hafızası, fıkıh ilmindeki rüştü ve zaviyesinde kurduğu irşat kürsüsü ile Kanuni Sultan Süleyman’ın teveccühünü kazanan el-Kadiri, ‘şeyhlik’ payesi alarak, halka fetva vermesine izin verildi. Dersaadet’te yıldızı giderek parlayan Şeyh Müftü, yılda bir defa da halvete giriyordu.
ÖNCE SÜRGÜN SONRA DÖNÜŞ
Ersöz’e göre, Abdülkerim Kadiri’nin itibarını çekemeyenlerin, Sultan Süleyman nezdindeki girişimleri başarıya ulaştı ve Şeyh, İmparatorluğa başkentlik yapan Edirne’ye sürüldü. Bir süre Edirne’de müderrislik yapan Şeyh Müftü, daha sonra affedilerek memleketi Kirmasti’ye döndü ve ailesinin yaşadığı ve o dönem bir köy olan Atariye’ye yerleşti.
Yerel tarihçi ve eğitimci Halit Ersöz, Şeyh Müftü’nün yaşamını kaleme aldığı bir yazısında o günleri şöyle anlattı; “Şeyh, Kirmasti (Mustafakemalpaşa) Kolağası’ndan kendisine bir mescit yaptırması isteğinde bulundu. Bu isteği kabul eden kolağa, o zamanlar ağaçlık bir koru olan ve etrafında hiçbir yerleşim bulunmayan günümüz Şeyh Müftü Mahallesi’ne bir mescit ve küçük bir zaviye inşa ettirdi. Abdülkerim el-Kadiri inşa edilen mescidin ve küçük zaviyenin bulunduğu yere yerleşerek ilmi faaliyetlerine burada devam etti. Alim ve fazilet sahibi bir kişiydi. Soyundan gelenlere ‘Abdülkerimzâdeler’ denilmiş ve içlerinden birçok bilgin yetişmiştir. Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman uzun yıllar sonra Şeyh Müftü’yü hatırlamış, bir ferman yollayarak İstanbul’a gelmesini emretmiştir. Fakat fermanın Kirmasti’ye ulaştığı tarihte Şeyh Müftü vefat etmiş idi.”
Abdülkerim el-Kadiri (Şeyh Müftü), 1544 yılında (H.951) dünya hayatını tamamlayarak, günümüzde kendi adını taşıyan Şeyh Müftü Mahallesi’nde ve yine kendi adını taşıyan, 560 yıllık çınar ağacının bulunduğu Şeyh Müftü Cami’nin yanına inşa edilen türbeye gömüldü.
11 YIL ÖNCE RESTORE EDİLDİ
Her gün önünden binlerce insanın gelip geçtiği, kimilerinin dua ettiği Şeyh Müftü Cami ve Türbesi ise Naib Şefik Bey’in yardımlarıyla 1894-1895 yıllarında yapıldı.
130 yıllık cami bu zamana kadar birçok kez elden geçirilirken, en büyük restorasyon girişimi ise dönemin Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Sadi Kurtulan’ın girişimiyle 2011’in Ağustos ayında başlayarak, 1,5 yıla yakın sürdü. Vakıflar Bursa Bölge Müdürlüğü tarafından şanına yakışır şekilde tamamlanan çalışmalar kapsamında, bahçede bulunan kaplamalardan duvarlara, kubbelerdeki kurşun işlemelerden çatıya kadar geniş kapsamlı restorasyonun ardından tarihi cami, 5 Ocak 2013 tarihinde ibadete açıldı.
KORUNMASI GEREKEN KÜLTÜR VARLIĞI LİSTESİNDE
1994 yılındaki tescille kültür envanterine kaydedilen caminin kuzeyindeki giriş kapısı üzerinde yer alan mermer kitabede, eserin 1895 yılında Naib Şefik Bey’in yardımıyla yapıldığı belirtiliyor. Cami ve türbe, 1. derecede korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasında yer alıyor.
Caminin kuzeybatısında yer alan türbenin giriş kapısındaki levhada, caminin yanındaki türbede yatan kişinin Şeyh Müftü olduğu belirtilerek, yaşamı hakkında bilgi veriliyor. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olan camide, güneyde harim, kuzeyde sonraki bir dönemde inşa edilen son cemaat yeri, batı cephesinin kuzey köşesinde minare yer alıyor. Ortada dört sütun üzerinde yükselen kubbe, yanlarda düz tavanla örtülü olan camide, harimin kuzeyinde altı sütun üzerine oturan mahfil bulunuyor. Camide, güney duvarda eksende beş cepheli mihrap, iki yanında birbirine simetrik, eş genişlikte birer, doğu ve batı duvarlarında karşılıklı üçer pencere bulunuyor.